13 Mayıs 2007 Pazar

ACABA 1: Cumhurbaşkanı Nasıl Seçilemez? 41907

ACABA 1

YAYIN TARİHİ: 19 NİSAN 2007

KONU: TÜRKİYE’DE CUMHURBAŞKANI NASIL SEÇİLEMEZ?



GİRİŞ
Cumhuriyet mitinginden görüntüler…

Aynı mitingden görüntülü konuşmacı profilleri: Tuncay Özkan, Nur Serter, Alparslan Işıklı (temsili birer cümle kısalığında), sahneye çıkmayan Şener Eruygur’un görüntüsü…

Cumhurbaşkanı Sezer Harp Akademileri’nde konuşuyor (Görüntülü): “Başbakan, yürütme görevinde, ancak ilişkin bulunduğu siyasal görüşü temsil edebilir. Oysa, Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk Ulusu'nun temsilcisidir.”

Org. Büyükanıt’ın basın toplantısı… Görüntüde, Emin Çölaşan, Org. Büyükanıt’a “Size Hocam dedi mi?” sorusunu yöneltiyor…

Rektörler Komitesi toplantısından sonra Teziç konuşuyor (Görüntülü): “Bu doğrultuda, adayların, özgeçmişinin yanı sıra, başta laiklik ilkesi olmak üzere, Cumhuriyetin değiştirilemeyecek niteliklerini ve bunun ayrılmaz parçası ve temeli olan çağdaş bilimi benimsemiş ve sindirmiş olmaları da Anayasal bir zorunluluktur.”


SES:

Türkiye Büyük Millet Meclisi 11. cumhurbaşkanını seçmeye hazırlanıyor. Çankaya Köşkü’nün bundan sonraki sakininin kimliği henüz belli olmadığı halde her kafadan farklı bir ses çıkıyor. Politik arena hareketli, politika heveslileri hareketli, hocalar hareketli, gazeteciler hareketli…
Kimi, konuya, korkular ve tehditler açısından yaklaşıp “Tehlikenin farkında mısınız?” uyarısı eşliğinde “Hiçbir cumhurbaşkanı seçimi şimdiki kadar tartışmalı olmamıştı” diyor, kimi ise Meclis’teki iktidar partisi çoğunluğuna bakıp seçimin çok kolay geçeceğini söylüyor.
Henüz aday veya adaylar ortada yok, ama spekülasyonun bini bir para…


F KORU

Ortalıkta dolaşan söylentilerin ne kadarı doğru acaba?
Türkiye zor bir ülke. Başka ülkelerde kendi doğallığı içerisinde hallolan pek çok sorun bizde illâ kriz haline getiriliyor. Bize özgü bu gerçeğin son örneğini cumhurbaşkanı seçiminde yaşıyoruz. Şu andaki cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer’in görev süresi mayıs ayı içerisinde bitiyor; yeni cumhurbaşkanı için seçim süreci de başladı. Cumhurbaşkanının kimler tarafından, nasıl seçileceği, kimlerin aday olabileceği anayasada yazılı; Turgut Özal’dan bu yana bütün cumhurbaşkanları aynı yöntemle seçildi: Cumhurbaşkanı Meclis tarafından seçiliyor; 40 yaşını doldurmuş, yüksek eğitimli her milletvekili aday olabiliyor. Milletvekillerinin beşte biri uygun görürse Meclis dışından biri de aday gösterilebiliyor.


SES

Son zamanlarda giderek sesini yükselten itirazlar da Ak Parti’nin Meclis’te cumhurbaşkanını üçüncü turda tek başına seçebilecek çoğunluğa sahip olması yüzünden. 2002 yılında yapılan seçimde sandıktan Ak Parti’nin başarıyla çıkmasını içlerine sindiremeyenler, beş yıllığına seçilen milletvekillerinin zamanı gelip cumhurbaşkanı seçmesini bir sürpriz gibi sunma eğilimindeler. Oysa, cumhurbaşkanının süresinin 2007 yılının mayıs ayında sona ereceğini 3 kasım 2002 tarihinde sandık başına giden seçmen biliyordu. Biliyordu ve oyunu o bilgiyle kullandı.
Ak Parti’nin oylarının halkın büyük çoğunluğunu temsil etmediği görüşü de safsata. Demokrasi bir kurallar rejimidir. Amerika’da halkın ancak yarısı katılıyor seçimlere ve seçmenin yüzde 50’den fazla oyunu almayı başaran başkan seçiliyor. Bu oranlara takılıp “Başkan aslında halkın yüzde 25’inden daha azı tarafından destekleniyor” diyen tek Amerikalı çıktığını duydunuz mu?
O halde bizde neye itiraz ediliyor?


F KORU

İtirazlar, cumhurbaşkanlığına Başbakan Tayyip Erdoğan’ın aday olacağı varsayımından kaynaklanıyor. Kimi İmam Hatip mezunu olmasını, kimi eşinin başının örtüsünü, kimi siyasette zaman zaman tercih ettiği sert dili bahane ederek, kimi de daha genel ifadelerle “Cumhuriyet rejimine karşı olduğu” iddiasıyla karşı çıkıyorlar Tayyip Erdoğan’ın adaylığına… Son beş yıl içerisinde iktidarda bulunan Ak Parti Cumhuriyet idealiyle ters düşen bir icraat yapmadığı, Tayyip Erdoğan’ın kendisi de bir ‘Cumhuriyet çocuğu’ olduğu halde… Acaba gerçek sebep ne olabilir?


SES

Tartışmanın ideolojik bir zeminde cereyan etmesi bize özgü bir garabet. Başkası için uygulanmasını istediği ölçü kendisine de uygulandığında sorun yaşayacak kişiler de itirazcılar arasında yer alıyor. Sözgelimi YÖK Başkanı Prof. Erdoğan Teziç.


E. TEZİÇ Rektörler Komitesi bildirgesini okuyor (Görüntülü):

“Bu doğrultuda, adayların, özgeçmişinin yanı sıra, başta laiklik ilkesi olmak üzere, Cumhuriyetin değiştirilemeyecek niteliklerini ve bunun ayrılmaz parçası ve temeli olan çağdaş bilimi benimsemiş ve sindirmiş olmaları da Anayasal bir zorunluluktur.”


SES:
Aynı Teziç YÖK’ün başına geldiğinde bir meslektaşına “Ben YÖK’ü yok etmeye geldim” demişti.


Prof. Tahir HATİBOĞLU

“Erdoğan Teziç bütün akademik ünvanlarının büyük bir bölümünü YÖK yasasından önceki dönemde almıştır. Üniversiteleri tam özgür ve özerk kılan yasalar döneminde yetişmiş bir insandır. Dolayısı ile özgür ve özerk üniversitenin ne demek olduğunu bilir. Bildiği için de YÖK yasasına aslında hep muhalif olmuş bir insan geçmişte de bunu gördük bize YÖK başkanı olunca hedefinin YÖK Ü değiştirmek olduğunu YÖK’Ü YOK ETMEK OLDUĞUNU şahsen bana o kitabım nedeni ile söyledi.”


SES

YÖK Başkanı Erdoğan Teziç okuduğu bildirgede adayların özgeçmişinden söz ediyor ya, kendisinin özgeçmişinde de farklı dönemlerden birine ait olağanüstü önemli bir ayrıntı var.
Türkiye’de ve yurtdışında değişik üniversitelerde öğretim üyeliği yapmış, Atom Enerjisi Kurumu Başkanlığı ile kamuoyu tarafından da bilinen Prof. Ahmet Yüksel Özemre, YÖK Başkanı Erdoğan Teziç’i Galatasaray Lisesi’nden ve spor câmiasından tanıyor. Hem de ne tanımak. Teziç’in son açıklamasına itirazını kayda geçirmek için kaleme aldığı açık mektupta, Prof. Ahmet Yüksel Özemre pek bilinmeyen bir gerçeği açıklıyor:

“Gerçekten de Galatasaray mezunları bizler birbirimizi iyi tanırız.: Siz de hâfız ve hacı bir babanın, merhûm Ârif Teziç beyin oğlusunuz; ben de hâfız ve hacı bir babanın, merhûm Nûrullah Özemre'nin oğluyum. Ben de Üsküdar'da bâzı yaşıtlarımla birlikte merhûm Ulviye hocahanımdan, İsmet İnönü'nün baskı döneminde bu gibi faaliyetler için alınması gereken tedbirlere ve gizliliğe titizlikle riâyet ederek, eski yazı ve Kur'ân öğrenirken siz de gene aynı dönemde bâzı yaşıtlarınızla birlikte Fâtih'de Mesihpaşa Câmii imâmı merhûm Mehmet Selim Eryavuz Hocaefendiden eski yazı ve Kur'ân öğrenmekteydiniz.”

Prof. Ahmet Yüksel Özemre, bir dönemin ünlü hocası Prof. Tarık Zafer Tunaya’dan, Prof. Teziç’in, çocukluğunda, Fâtih'teki Mesihpaşa Câmii'nde ezan okuduğunu da duymuş, ama bu bilgiyi hocanın kendisine teyit ettirememiş…


FKORU

Acaba, Erdoğan Teziç bugün cumhurbaşkanlığına aday gösterilse, vaktiyle kaçak kurslarda Kur’an-ı Kerim dersleri aldığı görmezden mi gelinirdi, yoksa sözü ile özü arasında farklılık bulunduğu iddiasına muhatap edilip bu konu ciddi ciddi sorun mu yapılırdı?


SES

Bugünlerde ‘öz ve söz’ üzerine muhabbet hayli yaygın. Konu ilk olarak Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt’ın basın toplantısında gündeme gelmişti.


Org. Yaşar BÜYÜKANIT

“Biz hem cumhurbaşkanımızın hem de aynı zamanda başkomutanımızın Silahlı Kuvvetler ve Türk milletinin sahip olduğu cumhuriyetin temel değerlerine, anayasamızda ifadesini bulan laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti idealine, devletin üniter yapısına bağlı ama sözde değil özde, bunu davranışlarına yansıtacak şekilde bir cumhurbaşkanının oraya seçileceğine olan inancımı belirtmek istiyorum.”


SES

Bütün Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin öncesinde ‘söz ve öz’ eksenli tartışmalar hep gündeme gelmiştir. Bakmayın siz 28 Şubat’ın mimarı olduğu için bazı çevreler nezdinde sonradan edindiği itibara… Çok uzun yıllar sağ zeminde politika yaptığı için sürekli eleştirilen, bazen ‘irticanın iki ayağından biri’ olmakla suçlanan Süleyman Demirel de, cumhurbaşkanlığına adaylığını koyduğunda, üzerine müthiş itiraz çekmişti.
Hele Turgut Özal adaylığını koyduğunda… Yer yerinden oynamıştı…



Abdullah MURADOĞLU

“1983 seçimlerinden sonra Türkiye belli bir demokratik ortama girdi. Özal’ın cumhurbaşkanı adayı olması öncesinde de çok ciddi tartışmalar yaşandı, bugün yaşadığımız tartışmalar o gün de vardı. Özal’ın adaylığı için ‘Hacı Turgut Özal Çankaya’ya çıkıyor, hukukçular tereddütlü’ tarzında manşetler atılmıştı. Ancak sonuçta bunların hepsi daha sonra unutulmuştur.


SES

Gerçekten de hafızamız milletçe çok zayıf, her şeyi çabucak unutuyoruz. Dünyayı içinde yaşadığımız andan ve kendi baktığımız dar pencereden görülenden ibaret sanıyoruz. Büyük çalkantılar yaşıyoruz; geride bıraktığımızda sanki hiç yaşanmamış gibi oluyor o büyük çalkantılar… Hep sonuncu kavga, hep en son kriz; gözümüzde büyüyen, bir tek şu an yaşadığımız sorunlar…
Oysa ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’ten başlayarak neredeyse bütün cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi ve sonrasında büyük sıkıntılar yaşanmış, bayağı kavgalar çıkmıştır.


Emre AKÖZ

“Atatürk’ün makamı denilen makam, yani cumhurbaşkanlığı Çankaya köşkü
ne derseniz değin o makama oturanlar acaba hani çok mu hoş bir şekilde, bugünden
bakıldığında çok mu imrenilecek bir şekilde oturdular? Bu bir siyasettir, siyasi dengeler
rol oynar. Atatürk’ün kendisi de bizatihi o makama otururken siyaset yapmıştır. 1923’de
Cumhuriyeti ilan edip cumhurbaşkanı seçilirken meclisin toplam üye sayısı o zaman
280 küsur kadar 1923’de; ama Atatürk 158 oyla seçilmiştir mesela; diğer üyeler mecliste
o sırada yoktu… Haa, karşı oldukları için mi? Hayır ama bu oy meselesi falan açısından bakarsanız, Gazi Paşa içinde geçerlidir.

“İnönü’nün seçilmesi de… İnönü seçildi, güzel, peki seçilmeseydi ne olurdu? Diyelim meclis İnönü’yü seçmedi; İstanbul 1.ordu komutanı Fahrettin Paşa dönemin genelkurmay Başkanı Fevzi
Çakmak’ın ‘biz meclis kararına saygılıyız’ dediğini öğrenince İstanbul’da bütün komutanları
topluyor, ‘olmaz öyle şey’ diyor. Ankara’ya gidiyor, orada dikleniyor. ‘Biz anlamayız, seçimden
İnönü olacak’ diyor. İnönü nün seçilmesinde problem yoktu ama, seçilmeseydi problem olacaktı.

“Bayar’ın seçilmesi dışarıdan sakin görünüyor ama seçilmesinden bir süre sonra orduda büyük
bir operasyon yapıldı, 150’den fazla subay emekli edildi. Neden? Çünkü darbe planlıyorlardı.
Mesela 1960’a geliyoruz… 60’da darbe yapmışlar, biliyorsunuz, anıt dikildi özür dilemek için.
Hem başbakanı astılar, hem de aday çıkmaya çalışan bir profesörün adaylığını kafasına silah
dayayarak engellediler. Cemal Gürsel’in gelmesi de böyle bir şeydir.

“Sonra Cevdet Sunay’ı Meclis büyük bir çoğunlukla seçiyor. AP’nin o dönemde kendi istediği
Cumhurbaşkanını seçme imkanı var. bugün Demirel’le konuşuyoruz, o zamanın şartları
öyle gerektiriyordu diyor. Demek ki, şunu diyor: ‘Beni etkileyen başka güçler vardı’.

“1973 seçimlerine gelelim. Bülent Ecevit meclise geliyor. CHP başkanı olarak. Bir bakıyor, meclis sarılmış, askerler meclisi sarmış içeri giriyorlar. Bütün meclis koridorları subay dolu. Kimisi nazikçe kimisi kabalaşarak eski genel kurmay başkanı Faruk Gürler’in seçilmesi için baskı yapıyorlar. Meclise girmişler. Yani ondan sonra siyasetçilerin direnişi var vs vs. Ve Korutürk seçiliyor.



SES

Cumhurbaşkanı seçimleri 1980 sonrasında daha da önemli hale geldi. Darbeciler yönetime el koyduktan sonra baştan ayağa elden geçirdikleri rejimin, kendileri siyaset arenasından çekildikten sonra da devam edeceğine inanmışlardı. Buna o kadar inanmışlardı ki, Çankaya Köşkü’nde oturacak kişiye olağanüstü yetkiler tanımışlardı. 12 Eylül rejimi etkisini çoktan yitirdi, ama Kenan Evren’e cumhurbaşkanı olduğunda tanınan yetkiler bugün de devam ediyor. Parlamenter demokrasilerde hukuken sorumsuz bir cumhurbaşkanına asla tanınmayacak genişlikte yetkiler bunlar… Bugün yapılan tartışmalarda pek az gündeme getirilen bu konu, geçmişte bayağı eleştirilmişti.



Ahmet Necdet SEZER

“Anayasa Mahkemesi Başkanı iken, Anayasa'yla öngörülen Cumhurbaşkanı'nın görev ve yetkilerinin, parlamenter demokrasinin gerekleriyle bağdaşmadığını söylemiştim. Bu düşüncemi bugün de koruyorum. / Ancak, Cumhurbaşkanı'nın, kurallar değişmedikçe Anayasa ile verilen görevleri yerine getirmesi, yetkileri kullanması zorunludur. Üstelik laik Cumhuriyet rejimini, Anayasa'nın uygulanmasını gözetme bağlamında koruyup kollama görevi, bu zorunluluğu kimi zaman daha da artırmaktadır.”


SES

Bugün kitleleri sokağa döken hassasiyetin ipuçları Cumhurbaşkanı A N Sezer’in konuşmasında var. Neredeyse tek maddelik bir hassasiyet bu: Lâiklik hassasiyeti… Turgut Özal, hatta Süleyman Demirel adaylıklarını açıkladığında her ikisinin de yeterince laik olup olmadıkları tartışılmıştı. Hatta Atatürk’ün başbakanı, Milli Mücadele’nin Galip Hocası Celal Bayar’ın bile laikliği benimsediğinden kuşku duyanlar çıkmıştı. Zaman zaman ‘Galip Hoca’ kılığıyla Anadolu’da dolaşmasını bile sorun yapmışlardı Celal Bayar’ın… Atatürk vefat ettiğinde “Seni sevmek ibadettir” diyen Celal Bayar İmam Hatip okulu değil, Alliance Israelite adlı azınlık okulu mezunuydu.



Ahmet KEKEÇ

“Cumhurbaşkanlığına seçilecek kişi Atatürk’ün koltuğuna oturacak gibi bir yaklaşım var. Belki de ikinci bir Atatürk olması bekleniyor oradaki insanın. Bunun böyle olmadığını zaten geçmişten biliyoruz. En önemli figür Atatürk’ün silah arkadaşı, milli mücadelenin en önemli aktörlerinden, Cumhuriyetin kurucularından İsmet Paşa’nın çok da Atatürk’ün yapmak istediği şeylere uygun bir başkan olmadığını gördük biz. Atatürk’ün makamında oturdu, ama Atatürk’ün yapmak istediği şeyleri ortadan kaldırdı. Gelir gelmez paralara kendi resimlerini koydurdu. Çok özel politikalar güttü.”


SES
Evet, Atatürk’ün silâh arkadaşı, Türkiye’nin ikinci cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü bile yeterince Atatürkçü olmadığı için eleştirenler hep olmuştur.


Ahmet KEKEÇ

İsmet Paşa hiç de Atatürk’e yakışır bir cumhurbaşkanı olmadı. İsmet Paşa döneminde Atatürk’le
ilgili tavsayan bir takım duyguları tamir etme görevi Atatürk karşıtı olarak görülen ve hatta bu nedenle görevden uzaklaştırılan Menderes döneminde yapıldı. Atatürk’ü koruma kanunu 1951 yılında çıktı. Dolayısı ile ‘İsmet Paşa Atatürk’ün mirasçısı’ demek çok doğru bir yaklaşım olmayacak. Hatta anti Atatürkçü bir yönelim içinde olduğunu da söyleyebiliriz. Daha içe kapanmış olmakla birlikte, daha Enverist bir çizgiyi savunuyordu İsmet Paşa.”


Erdoğan TEZİÇ

“Bu doğrultuda, adayların, özgeçmişinin yanı sıra, başta laiklik ilkesi olmak üzere, Cumhuriyetin değiştirilemeyecek niteliklerini ve bunun ayrılmaz parçası ve temeli olan çağdaş bilimi benimsemiş ve sindirmiş olmaları da Anayasal bir zorunluluktur.”



Emre AKÖZ

“Aday olacak kişinin özelliklerine bakalım bu özgeçmiş hikayesi demokratik ortamlarda yapılan seçimlerde her zaman gündeme gelmiştir. Celal Bayar geldiği zaman da bu konuşulmuş, Özal geldiği zaman da, Süleyman Demirel’de de… Bugün bir takım insanların yaptığı itirazlar daha önce de yapılmıştır. İlericilik-gericilik, irtica meselesi İsmet Paşa için bile söylenmiştir.”


SES
Belki de en şaşırtıcı durum Mustafa Kemal’in cumhurbaşkanlığı seçiminde yaşandı. Mustafa Kemal’i yeterince Atatürkçü ve laik olmadığı için o makama layık görmeyecek değiller ya; Emre Aköz ne demişti, hatırlayalım:



Emre AKÖZ

“1923’deCumhuriyeti ilan edip cumhurbaşkanı seçilirken meclisin toplam üye sayısı o zaman 280 küsur kadar 1923’de; ama Atatürk 158 oyla seçilmiştir mesela; diğer üyeler mecliste
o sırada yoktu… Haa, karşı oldukları için mi? Hayır, ama bu oy meselesi falan açısından bakarsanız Gazi Paşa için de geçerlidir.”



SES

Bugün bir Ak Partilinin cumhurbaşkanı olmasına en sert itiraz, Çankaya Köşkü’nün Atatürk’ün makamı olması yüzünden… Kimileri sözünü hiç eğip bükmeden açıkça “Orası Atatürk’ün makamı, oraya bir Ak Partili oturamaz” diyor; bazen de o anlama gelen sloganlar atılıyor.


SES

Tarih bilgimiz ne kadar az… Atatürk sadece cumhurbaşkanlığı yapmamıştı ki… Cumhuriyet kurulmadan önce oluşan Büyük Millet Meclisi’nin başkanı da Atatürk’tü. Büyük Millet Meclisi içinden çıkmış ilk hükümetin başkanlık koltuğunda da Atatürk oturuyordu, başbakandı… Vaktiyle Atatürk’ün oturduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanlığı ve Başbakanlık koltuklarında bugün Ak Partili siyaset adamları oturmuyor mu?


SES

Atatürk’ün bir koltuğu da Cumhuriyet Halk Fırkası başkanlığı koltuğuydu; bugün o koltukta Deniz Baykal var… Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı görmek istemeyen çevrelerin zaman zaman aynı şiddette eleştirilerine muhatap olan Deniz Baykal…


F KORU

Bir de ‘Cumhuriyetçi ideoloji’ adına yapılan itirazlar var. Türkiye’de hemen her yurttaşın hiçbir tereddüde düşmeden üzerinde birleşebildiği nadir ortak paydalardan biridir Cumhuriyet. Geçmişinde krallar, diktatörler bulunan nice cumhuriyette, geçmişe özlem duyanlar, gizliden gizliye kraliyet soyundan gelenlerle temas kurup onları yeniden tahta çıkarmayı düşünenler vardır da, Türkiye’de öyle tek bir kişiye rastlanmaz. Cumhuriyet ve onun türevi olan demokrasi herkes tarafından benimsenmiştir ülkemizde. Bu sebeple, sanki Türkiye’de cumhuriyet karşıtı olanlar varmış gibi, konunun ara sıra da olsa tartışma gündemine taşınmasını hep yadırgamışımdır.


Ahmet Necdet SEZER

“Temelinde Atatürk ilke ve devrimleri bulunan çağdaş Türkiye Cumhuriyeti ideolojisi, tüm yurttaşların taraf olması gereken bir Devlet ideolojisidir. Cumhurbaşkanı, anayasal devlet rejimine egemen olan değerleri savunurken toplumun çeşitli kesimleriyle birlik içinde olabilir. Cumhurbaşkanı'nın anayasal ilkelerden yana taraf olması, siyasal taraflılık biçiminde yorumlanamaz.”


SES

Konuyu ‘ideolojik’ çerçeve içerisinde görmek hayli sorunludur oysa. Kraliyet yönetimlerinde süreklilik, yönetimde hep aynı soydan gelen birinin bulunmasıyla, yani kan bağıyla sağlanıyor. Cumhuriyet yönetimlerinde ise ortaya sandık konuluyor ve vatandaşın hakemliğine başvuruluyor… Kaldı ki, kraliyet yönetimlerinde bile, her kralın düşüncesi bir oluyor mu? Olmuyor, öyle olması da beklenmiyor. Despotik bir kraldan sonra yerine geçen kardeşi veya oğlu özgürlüklerden yana olabiliyor…
Demokratik sistemlerde cumhurbaşkanları ister istemez değişik partilerin tercihiyle seçiliyor. İktidarda muhafazakar bir parti varsa, onların seçtiği cumhurbaşkanı da muhafazakar oluyor, sosyalistler iktidardaysa cumhurbaşkanı da sosyalist oluyor… Devir/devran değişiyor, cumhurbaşkanlarının eğilimi de…


SES

Bizde neden hep aynı çizgide bir cumhurbaşkanı olsun ki? Yedi yıl boyunca cumhuriyeti ‘tekçi bir ideoloji’ saymış Ahmet Necdet Sezer oturdu Çankaya Köşkü’nde; bugünlerde seçilecek yeni cumhurbaşkanı dünyadaki değişim ve gelişimi, ülkemizdeki dönüşümü kişiliğinde daha iyi yansıtan biri olursa hiç şaşırmamak gerekiyor.



BİTİRİRKEN

Cumhuriyet mitinginden görüntüler… (çok kısa)
Aynı mitingden görüntülü konuşmacı profilleri: Tuncay Özkan, Nur Serter, Alparslan Işıklı, sahneye çıkmayan Şener Eruygur… (flaş kısalığında)
Cumhurbaşkanı Sezer Harp Akademileri’nde konuşuyor (Görüntü): “Başbakan, yürütme görevinde, ancak ilişkin bulunduğu siyasal görüşü temsil edebilir. Oysa, Cumhurbaşkanı Türkiye Cumhuriyeti'nin ve Türk Ulusu'nun temsilcisidir.”
Büyükanıt’ın basın toplantısı… Görüntüde, Emin Çölaşan Org. Büyükanıt’a “Size Hocam dedi mi?” sorusunu yöneltiyor…
Rektörler Komitesi toplantısından sonra Teziç konuşuyor (Görüntü): “Bu doğrultuda, adayların, özgeçmişinin yanı sıra, başta laiklik ilkesi olmak üzere, Cumhuriyetin değiştirilemeyecek niteliklerini ve bunun ayrılmaz parçası ve temeli olan çağdaş bilimi benimsemiş ve sindirmiş olmaları da Anayasal bir zorunluluktur.”


F KORU
Cumhurbaşkanlığı seçimini bir varlık/yokluk sorunu haline sokmaya çabalayanlar var ülkemizde; bir itiş-kakışla, katakulliyle, son dakika golüyle sonuç almaya alışmış çevreler bunlar… Oysa cumhurbaşkanı, adı üstünde cumhurun başkanıdır ve bu sebeple de cumhurun, yani halkın değerlerini en fazla yansıtan kişi olmasında yarar vardır.
Zaten kendimizi bir kenara çekip önümüze ‘gerçek’ diye sunulan verilere “Acaba?” kuşkusuyla yaklaşınca, gözlerden saklanmak istenenleri daha açık-seçik görmeye başlayabiliyoruz.
Bugünün karışık ortamına bakarak karamsar olmaya, umutsuzluğa kapılmaya hiç gerek yok. Türkiye bugünkünden çok daha ciddi sorunları zahmetli de olsa aşmayı başarmış bir ülke; bizim halkımız da daha iyi şartlara ve yönetimlere lâyık insanlardan oluşuyor.
Geçmiş hepimize ışık tutuyor, parlak geleceğimiz ise en büyük umudumuz.
Ben programı burada bitiriyorum, ama vardığım sonuçtan tatmin olmadıysanız, benim kuşkucu yaklaşımımı sizler de benimseyebilirsiniz. Hangi soruyu sormanız gerektiğini biliyorsunuz nasıl olsa: Acaba?

1 yorum:

AHMET SEVÜK dedi ki...

Sanıyorum halkın tercihlerini göz ardı eden ve ellerinde bulunan ayrıcalıkları kaybetmek istemeyen düşüncenin cumhuriyet tarihi boyunca en çok zorlandığı cumhur başkanlığı seçimi bu seçim olmakta.Kendi istemedikleri özelliklerde bir cumhurbaşkanı seçilmesindense hiç seçilememesini sağlamaya çalışmaktar.Süreci uzatarak zaman kazanıp halkın mevcut ezici tercihini değiştirmeye yönelik gayretler hatta dahada ötesi eylemler başlamıştır.Aslında bu bizim alışık olduğumuz bir durum ama iletişimin çok hızlı olması daha büyük halk kitlelerinin olaylardan haberdar olmasını sağlamakta buda oynanmak istenen oyunun kamil bir şekilde gerçekleştirimesine engel olmaktadır.Cumhurun başının cumhura seçtirilmesi zor olmakla birlikte imkansız değil.Havayı iyi koklayıp tehlikeleri önceden sezmek ve çevremizi de haberdar etmek çok önemli.Bu gün herzamankinden daha fazla hoş görü ve anlayışa ihtiyaç var.Provakotörler harıl harıl çalışıyor.Tabi şu soruyu soramadan edemiyorum genel seçimlerde halkın tercihi ak partiden yana olur ve 367 den fazla millet vekiliyle dönüşleri muhteşem olursa cumhur başkanı acaba nasıl seçtirilemez.Bekleyip görelim